PROF.DR.OSMAN ÖZTÜRK
  Büyük Değişim Projesi
 
MÜSLÜMANLIĞI HRİSTİYANLAŞTIRMA PROJESİ (BÜYÜK DEĞİŞİM PROJESİ)
(Yıllardır nasıl farkedemediğimiz bir değişime uğramışız tek tek göreceğiz.)

Bu proje dış kaynaklıdır ve Müslümanları değil, Müslümanlığı Hıristiyanlaştırma projesidir. Bu proje ferdi değildir ama fertler projeye hizmet eder. Hristiyanlığın bu projeye başvurmasının sebebi Müslümanları Hıristiyanlaştıramadıkları için bu projeye başvurmuşlardır.

Varsın Hıristiyanlaşsın oda Allah’ın dini değil mi oda semavi bir din değil mi? Diyecek konuma gelmiş insanlar vardır. Bu dinler madem semavi din olarak kaldıysa neden Allah İsa’yı (a.s) gönderdi. Madem Hıristiyanlık semavi dindi Allah neden Hz. Muhammedi (s.a.v.) gönderdi.

Hâlbuki İncil Allah’ın gönderdiği gibi kalmamış ve değiştirilmiştir. İncil yalan yanlış o kadar çoğaltılmış ki etrafta yüzlerce İncil dolaşır olmaz. Bunun farkına varan rahipler ise bunların arasından eleme yaparak, İnsan aklıyla bunları 4 ‘e indirmişlerdir. Barnava papazların çoğu tarafından kabul edilmiyor. Neden? Çünkü bu İncil’ de Hz. Muhammed’in (s.a.v.) geleceği yazılıdır. Onlar ise Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Peygamber olduğunu ve son peygamber olduğunu asla dile getirmezler.

Bu yüzden Hıristiyanlık Allah’ın dini olmaktan çıkmış, papazların (kişilerin) dini olmuştur. Hristiyan kaynaklarına baktığımız zaman İncil’in çeşitli zamanlarda reform’e (değiştirildiğini) edilmiş ve edilmekte olduğunu görürüz.

Bu kadar değişime rağmen bu dinden semavi din diye söz etmek doğru değildir.
Yahudilikte Dinin hayata müdahalesi mensuptur. Her ne kadar değiştirilmiş bir din olsada halen hayata müdahaleye devam etmektedir. İsrail şuanda da görüldüğü gibi hayata müdahaleye devam ediyor. İncil ise hayattan elini eteğini çekmiştir.

Dinin Allah’la kul arasında yaşanması gerektiğini öne sürer.
Yahudiler cumartesi günü dinleri öyle emrettiği için tatil yaparlar. O gün kimse çalışmaz. Uçak kalkmaz, inmez. Hiç bir şey yapılmaz. Bunun nedeni onların kitabında şöyle açıklanır:” Allah dünyayı 6 günde yaratmıştır ve yedinci gün yorulduğu için dinlenmiştir ve onun dinlendiği gün cumartesi günüdür.” O yüzden cumartesi günü çalışmak günahtır.

Yahudiler Kuran’dan ayetler çalıp, değiştirerek Tevrat’a uyarlamışlardır.
Yahudilerin yasalarının ilk başında da şu yazar: “ Hiçbir yasa Tevrat’a aykırı olamaz.” Şuanda dünyada Din kitabında yer alan bütün emirleri uygulayan tek din devleti İsrail’dir.

Hristiyanlık ise reform’e edile edile şu özellikleri taşır hale gelmiştir:


1)Devamlı reform’a açık bir din haline gelmiştir.
2)Hayattan uzaklaştırılmış bir dindir. Hayata hiçbir müdahalesi yoktur.

3)Hristiyanlık kalbe sığınıp kalıbı, bedeni, vücudu hayatın akışına terk etmiştir. Müslümanlara da din ve vicdan işi denilerek aynı şey yapılmaya çalışılmaktadır.

4)Hristiyanlık yasakları, tehditleri ve cezaları olmayan bir din haline getirilmiştir. Müslümanlara ise cezalar anlatılmadan dini sevdirmeye çalışan bazı cahiller vardır. Kuran-ı Kerim ise “Kuran’a ve Rasulüne karşı savaşanların cezalarının ölüm olduğunu bildirir.” Cezalar olmadan disiplin sağlanamaz. Öğrencilere okuldan uzaklaştırma cezası verilmesi de bir daha kötü bir şey yapmaması içindir. Buda ona benzer.

5)Reform adına devlet idaresiyle alakası olmayan bir din haline getirildi. Tıpkı şuanda devlet ayrı din ayrı diyenlerin yapmak istedikleri gibi.

Hristiyanlık dünyanın en karanlık çağı, İslam ise dünyanın en aydınlık çağıdır. Hıristiyanların dünyaya düz, dönmüyor dedikleri çağda, İslam dünyanın yuvarlak olduğunu okullarda okutuyordu.

Önceden kilise ve hristiyan devlet çatışma halindeydi. Sonra bu din ve devlet çatışması bitsin diyerek bir anlaşmaya vardırlar. Artık dinin karışacağı yere din, devletin karışacağı yere devlet karışacaktı. Böylece laiklik ortaya çıkmış oldu. Bunun arkasından da AB meydana geldi. Sırf birbirleriyle çatışmamak için (yani: hristiyan hristiyanla çatışmasın diye) AB kuruldu. Müslümanlarla yapılan çatışmaya ise devam edildi. Kendi din mensuplarını da AB altında korumaya aldılar.

6)Hristiyanlığı merasim, sembol ve ritüelleri (ayinleri) bol bir din haline getirmiştir. Semboller olmadan hristiyanlık bir hiçtir. Gemilerinde kiliseleri vardır ve bu küçücük kilisede bile sembol eşyalar çoğunluktadır. Hz. İsa heykeli, haç, tütsü, mum ne ararsan vardır. Bir kâsede şarap ve şarabın içine şifa diye tükürmüş papazın tükürüğü ve o şaraba herkes bir parça ekmek banıp şifa niyetine yerler. Hristiyanlıkta papaza nasıl davranılacağı bile bellidir.


7)Hristiyanlıkta ferdi dindarlık serbest, toplu dindarlık yasaktır. Bir kişi tek başına hristiyanlıkta sofu (dindar) olabilir fakat toplu cemaat olarak sofu olamazlar.


KURAN-IN ZİKRETTİĞİ GİBİ MÜSLÜMANLARIN MUHTELİF DÜŞMANLARI VARDIR:

1)Münafıklar

2)Müşrikler (Din tanımazlar, Allah’ın gönderdiği dinleri kabul etmezler)

Müşrikler “Ey Muhammed (s.a.v.) biz atalarımızı, dedelerimizi ve ninelerimizi senin bu sapık dediğin dini yaşarken bulduk” diyorlardı. Hristiyanlar üç Allah inancına sahip oldukları için onlarda müşriktir. Onların kestiği yenmez, kız alınmaz ve verilmez. Küfür tek bir millettir. Onun için kâfir denilince hepsini içine alır. Müslümanlıkta tek bir millettir.

Bunların İslam düşmanlıkları tabiidir. Olması da gerekir. Tıpkı İslam’ın küfrün düşmanı olması gibi. Bizim azılı düşmanlarımız yüzyıllar boyu İslam’ın bayraktarlığını yapan devletlerle uğraşmıştır.

Tarihte haçlı seferleri olmuştur. Görünüşte sadece hristiyanlar görünsede bunların içinde Yahudi, ateist vs. hepsi bu seferin içinde bulunmuşlardır. Haçlı seferi bir silahlı mücadeledir. Merhametsiz, acımasız bir harekettir. Çok büyük zulümler yapmışlar ve insanları din değiştirmek ya da canlarını almak konusunda baş başa bırakmışlardır. Haçlı seferinin başlamasına sebep olan ve İslam bayraktarlığını yapan bir kürktü. Selahattin Eyyübi.

En son haçlı seferi ise Çanakkale de idi. 80 Yıldır ülkemize haçlı seferi olmadı. Filistini ise hristiyanlar işgal edip Yahudileri buyur ettiler.
Onlar birbirlerinin dostlarıdır” ayet

3)Oryantalizm ( şarkiyatçılık)
Bu işin bilimsel tarafı. Hıristiyanların baş çektiği küfür dünyası Müslümanları silahla Hıristiyanlaştıramayacağını görünce oryantalizm ile değiştirmeye karar verdi. Doğu Müslümanları temsil eder, batı ise küfrü. Peygamberimiz (s.a.v.) doğudan çıkmıştır. En iyi çıkışlarımız hep doğudan olmuştur. Kıblemiz, Haremi şeriflerimiz, yer altının manevi zenginlikleri doğudadır. Bütün Müslümanların doğulu denildiğinde gurur duyması gerekirken, batılı olmak için çabalanıyor. Buna rağmen bütün batı Müslümanları doğulu olarak kabul ediyor.

4)Emperyalizm
Sömürerek eritme. Bir milletin dinini zedeleyerek yok etme yöntemi. Yüzyıllar boyu müslüman devletlerin dinini yasaklayarak, dilini, yazısını değiştirerek sömürmüştür.


BÜYÜK DEĞİŞİM PROJESİ

a)Tanzimat Öncesi
Lale devri değişimin sessiz sedasız başladığı dönemdir. İsraf, lüks, batıya karşı hayranlık, özenti, Avrupa’dan bazı mevzuati hukuki düzenlemeler, ithal çabaları, Avrupa’ya öğrenci gönderilmesi, Gayri Müslimlere devlet dairelerinde mühim görevler verilmesi bilhassa Dışişleri bakanlığında tercüman sıfatıyla Avrupa’dan öğretim üyesi getirilmesi.(Öncelikle harbiye harp okuluna)

Böyle bir alt yapıyla değişim başladı. Sessiz sedasız ve derinden değişimin temelleri atıldı. İnsan ithal etmek daima kültür ithalini getirir. İnsan kullandığı dille, bakışıyla, hareketiyle tamamen bir kültürü ifade eder. Batı klasiklerinin Türkçeye çevrilmesiyle de bu desteklenmiş oldu.

b)Tanzimat Sonrası

Tanzimat fermanıyla birlikte bu değişim açık edildi. Değişimi Avrupa ve Avrupalıya taviz ve ezikliğin ifadesi olarak görürüz. Resmi ve aleni, hızlı, kopyacılık, özenti, lüks ve israf ile gelen değişim.

Tanzimatla birlikte bazı kanunlar İtalya’dan ithal edilerek Padişahın onayı ile yürürlüğe konuldu. Müslümanları halifesi İtalya’nın ve Fransa’nın kanunlarına bu benim kanunumdur diye imzasını attı. Tanzimattan önce Avrupa’ya sadece resmi (askeri) talebeler gönderilirken, tanzimattan sonra sivil talebelerde gönderilmeye başlandı.

Maziden kalan ne kadar eğitim öğretim kurumu varsa hemen yanına Avrupalı eğitim öğretim kurumları yapıldı.

Sıbyan Mektebinin yanına Mektebi İbtidali kuruldu. O zamanlar üniversite’nin adı Medrese idi. Medreselerin yanına Rüşdiye, Sultani ve Dar’ul Funun kuruldu. Hepsi Avrupalı kuruluşlar.

Batı okulundan mezun olanlara iş bulmada, çalışmada öncelik tanındı. Öncelik bunlara verilince diğerlerinin değeri düşer ve talebesiz kalan medrese kapatılır diye düşünülse de bunda ilk başlarda başarılı olamadılar.

Tanzimatla birlikte batı tarzı bir hayat teşvik edildi. Zamanın gazetelerinde bu teşvik çok net görülmüştür. Gereği yokken sırf batılılar yapıyor diye bayanlar şemsiye taşımaya bile başladılar ama kısa bir dönem sürdü.

Oysaki Avrupalı şemsiyeyi şu sebeple kullanmışlardır: Avrupa’da tuvalet alışkanlığı yoktu, lazımlığa yaparlar ve işleri bitince evinin penceresinden aşağı döküverirlerdi. Bundan korunmak isteyen halk ise kadını erkeği şemsiye taşımıştır. Avrupa’da halen bazı evlerde tuvalet ve banyo yoktur. 15–20 kişilik bir evde bir tuvalet ve bir banyo olur ve herkes sırayla oradan yararlanır. Çamaşır yıkama yerleri bile aynıdır. Filmlerinde de bunu açıkça görürüz.

Batı son 50 yıl içinde banyo ile tanışmıştır. Hala taharetlerini su ile değil, kâğıtla yaparlar. En lüks otellerinin tuvaletlerinde çeşme bile yoktur. Tuvalete çeşme konulması bir Osmanlı icadıdır. Batılıyı suyla tanıştıranda Osmanlıdır. Medeniyet suyu kullanmaktır. Onlarda vaftiz olunmanın bir anlamı da ömür boyu hiç yıkanmadan ölürse eğer bu vaftiz sayesinde cennete gider.
Tanzimatla birlikte mahkeme sistemimizde değişti.

Tanzimattan önce iki türlü mahkeme vardı:

1)Şeriat Mahkemesi

2) Cemaat mahkemesi

Şeriat mahkemesi müslümanlar için, cemaat mahkemesi ise gayri Müslimler içindi. Eğer gayri Müslimler kendi mahkemelerinde değilde şeriat mahkemesinde yargılanmak veya davalarının orda görülmesini isterlerse şeriat mahkemesinde yargılanırlardı. Kayıtlara göre gayri Müslimlerin çoğu daha adil olduğunu düşündükleri şeriat mahkemesinde davalarının görülmesini isterlerdi.
Tanzimat sonrası bu mahkemeler yerine Nizamiye mahkemesi kurulmuştur.

TBMM 1920–1923 Dönemi

Henüz Cumhuriyet ilan edilmemiş. Bu dönemde batıya karşı savaştık. Kurtuluş savaşı bu dönemde meydana geldi. Hükümetin ve halkın savaşta gösterdiği çaba İslamı, halifeliği ve padişahlığı koruma çabasıydı. Bu savaşta can ve vatan kurtarma derdi ön plana çıktığı için değişim bir müddet durakladı.
1730’dan 1920’ye uzanan 190 yıllık bir geçmişi olan batılılaşma ise durmadı.


1923 – 1938 Dönemi

Cumhuriyet ilan edildi.
Birinci meclisteki muhalefet değişime karşı oldukları için tavsiye edilmiştir. Birinci meclis bu güne kadar ki en demokratik meclisti. Çünkü halk kendi milletvekillerini kendisi aday göstermiş ve kendisi seçmiştir. Milletvekillerini seçerken de kurtuluş savaşında kâfirlere karşı savaşan, vuruşan ve halka destek olan kişileri seçmiştir.

Bu dönemde değişim ezanın Türkçeleşmesini gündeme getirmiş ve kısa bir süre Türkiye’de ezan Türkçe okunmuştur. Namazında Türkçe kılınması gündeme gelmiş ve hatta hükümetin emriyle ilk olarak Saadettin Kaynak Sultan Ahmet camiinde Fırak giyerek Türkçe namaz kıldırmış, Ali Rıza Sağman da Yere Batan camiinde müezzin olarak namaz kıldırmaya çalışmıştır.

Fakat cemaatin namazın yarısında camiyi terk etmesiyle bu oluşum başlamadan bitmiştir.
1925’te Kız- erkek aynı ortamda öğrenim görmeye başladı.

Tarihimizde yer alan seyyar mahkemeler ise bu dönemin meyvelerindendir. İnsanlar önce asılır sonra yargılanırdı. Zaten bu mahkemelerin kurulma amacı Cumhuriyete karşı oldukları iddia edilen cemaat ehlini infaz etmekti ve infaz gerçekleşince seyyar mahkemelere ihtiyaç kalmadı.

Bu dönem her yönden çok zordu ve engellerle doluydu. Halk zorla şapka taktı, zorla dans etti, zorla alafranga yaşadı ve devlet radyosunda hep batı müziği dinlemek zorunda kaldı. Bizim olan her şeye cephe alındı. Biz artık batılı olmuştuk.

Ders müfredatları batı’dan ithal edildi. Batı edebiyatı, coğrafya vs.
1933 ‘te İstanbul Üniversitesi kapatıldı bir süre sonra yeniden açıldı. Avrupa’dan Yahudi ve hristiyan öğretmenler getirildi.

Milli Müesseseler kapatıldı. Yenileri açıldı, teşvik edildi ve çoğaltıldı.


1926 – 1950 Dönemi

Bu dönem seçimle sarsılan bir dikta idaresi oldu. Seçimlerin yapılmasını İnönü’nün demokrasi’yi sevmesiyle bağlantılandırırlar.

1938 – 1946
Bu dönemde taklitçilik son hız devam etti. İslam şiddetle yasaklandı. Bütün batı klasikleri Türkçeye çevrildi ve milli eğitim bakanlığı tarafından yayımlandı.

Amerika o zamanlar Marshall yardımıyla çok partili dönemi başlatmıştır.
1946 seçimlerini İnönü çok partili bir ülkede ben daha karlı çıkarım diyerek yaptırmıştır.

İnönü bu dönemde paralardan Atatürk resmini çıkarıp kendi resmini bastırmıştır. Allah’ın adını anmamak için büyük bir çaba sarf ederdi.
1948 ‘de cenazeler ortada kaldığı ve cenaze yıkamaya insan bulunamadığı için İmam yetiştirmek üzere İmam hatipler açıldı. Hemen ardından batı ilk İlahiyatı açtı.

Tefsir, hadis, İslam hukuku olmayan bir müfredatla (içerikle) Din psikolojisi, İslam edebiyatı adı altında saçma sapan bir müfredat çıkardı. Öğretmenler ise papazdı.


1950 – 1960 Dönemi

Batılı gibi eğlenmenin, onların filmlerini seyretmenin ve batı müziği dinlemenin övüldüğü aksi davranışın ise ayıplandığı bir dönemdi. Müslüman gibi yaşamak ayıplanırdı.
Bu yıllarda Müslümanlara nefes aldıralım mı aldırmayalım mı kaosu (kargaşası) vardı.

Nefes aldırmayalım diyen Cumhurbaşkanı Celal Bayar
Nefes aldıralım diyen Başbakan Adnan Menderes

Tarikatların ve Müslümanların kaçak tavizci faaliyetleri olsa da sonucu yakalanma oldu.

1960 – 1974 Dönemi

Bu dönem devlet kontrolü dışında İslamı öğrenme dönemiydi. İslami heyecan, İslam- Devlet-Siyaset ve İdare münasebetlerinin bol bol gündeme gelmesi, yalan tarihten bir kısım perdenin kaldırılması öncü rol oynadı. İlk defa Menemen ve Atıf hocanın idamının sebepleri ortaya çıktı.

Tercümede İslami eserler yoğunluğu yaşandı. İslami eserler telifi başladı. İslam’ın aslında devlet ve siyasetle ne kadar ilgili olduğu bu dönemde anlaşıldı. Devlet milli irade karşısında yer almaya çabaladı. 1950 öncesine dönmek için çok uğraştı. İslami gelişmelere cephe aldı.

1969 ‘da ilk İslami parti olan Milli Nizam kuruldu ve bir şiir yüzünden kapatıldı.
1971’de devlet son bir ihtilal denemesi yaptı. Aldığı tavır resmi mıhtırayla ortaya çıktı.
Bütün engellere rağmen 1970 – 1980 arası Demokrasinin İslam la tanışma dönemiydi.

1974’te Milli Selamet seçime dâhil oldu ve Ecevit’le koalisyon kuruldu.
Bu dönemde İslamı öğrenmede ve öğrendiğini yaşamada artış oldu. İslam devleti talepleri büyümeye başladı ve dünya Müslümanlarıyla yoğun tanışma dönemi başladı. Yakinen tanışıldı.

Kıbrıs’ın imdat çağrısına karşılık verildi. Ecevit’in yurtdışı seyahati dolayısıyla Erbakan vekil Başbakan olarak Ecevit’in yokluğundan faydalandı ve Kıbrıs’a harekat düzenledi. Ecevit’in seyahatinden dönmesiyle sonuçlanan Kıbrıs harekatı 24 saat daha devam etseydi şuanda Kıbrıs’ın tamamı Türkiye Cumhuriyetine dahil olacaktı.

Hükümette dindar insanların oluşu geçmişte aşağılanan Müslümanlara karşı iyi muamele yapılmasına sebep oldu. İmam hatiplerin öğrencileri arttı. Mecliste (s.a.v) kalıpları kullanılmaya başlandı. Bakanlar kurulu toplantılarına Cuma namazı için ara verildi. Bakanlıkta hoparlör ile ezan okundu. Mecliste Cuma namazı kılındı.

Bira alkollü içki olduğu için tekel bayisi ruhsatı olmayan yerlerde satılmaz oldu.
İslam konferansı teşkilatına üye olundu. Apar topar hızlı bir üyelik yapıldığı için kimsenin sesini çıkarmaya fırsatı olmadı.

Hayırlı işlerde acele davranın”(hadisi şerif)

Bu teşkilatın kuruluş toplantısı Topkapı sarayının padişahlara halifelik biatının verildiği kapıda yapıldı. Müslümanlığın Hıristiyanlaşması ise bu dönemde askıya alındı. O günlerde boş hutbeler yerine bir şeyler öğreten, anlatan hutbeler okundu. Zinanın haramlığı, tesettürün Allah’ın emri olduğu, İçkiyi devlette üretiyor olsa içmenin haram olduğu bu hutbelerde anlatıldı. Tam anlamıyla bir İslami dönem değildi ama tam bir demokratik dönemdi.

1980 – 1994 Dönemi

İhtilal oluyor gerekçesi ile yukarıda saydığımız İslami hareketler engellenmeye çalışıldı. İhtilal sadece bir bahaneydi.
1983 seçimleriyle Özal başa gelince devlette bir gevşeme dönemi başladı.

TC kanunlarında yabancı para taşımak Türk parasına hakaret etmek anlamına geldiği için yasaklanmıştı. Özal bunu serbest bıraktı. Geri kalmış ülkelerin tabuları (dokunulmazları) çoktur. Özal bu dokunulmazları değiştirmeye kararlıydı ve “10 Kasım’da neden yas ilan ediyoruz “diyerek 10 Kasım’ı yas günü ilan eden kanunu kaldırdı. O güne kadar 10 Kasım yas günüydü. Gazeteler o gün renkli değil, siyah çıkardı. Halk matem içinde yas tutmak zorundaydı, yas tutmamak suç sayılırdı. Özal bu kanunları kaldırırken İslam demediği için sorun çıkmadı.


Bu dönemde Milli Görüş belediyeciliği başladı. Halk belediye çalışmalarını Milli Görüşten öğrendi. Belediye ilan etti “Aç olan gelsin, gelemeyene biz getireceğiz”. Yakacağı olmayana yakacak, sobası olmayana soba verildi. Koskoca İstanbul’a bunu duyurmak çok zordu. Pislikle tıkanmış borular açıldı. Şehre su verildi.

Özal o zamanlar şöyle dedi:”Avrupa’da ve Amerika’da ne varsa bizim ülkemizde de o olacak”
Bu bizim yıllar önce başlatılan değişimimizin hızlanacağının işaretiydi. Bakkal yerine Süper marketler açıldı ve çoğaldı. Ülke tüketime itildi ve alıştırıldı. “Çok tüketelim ki çok üretelim” denildi. Ve böylece tüketim terbiyesizliği meydana geldi. Avrupalının yaşam tarzı bir bütün olarak bu dönemde kendini hissettirmişti.

Oysaki İslam’da tutumluluk esastı, reklam yasaktı. İhtiyacı olan gider alırdı. Satıcı benim malım şöyledir, böyledir diye malını övmez, aksine malının kusuru varsa onu müşterisine açıklardı. Bu nikâhta bile böyleydi. Bir kimse evlenirken kötü yönlerini, kusurlarını karşı tarafa anlatmakla yükümlüydü.

1994 – 2002 Dönemi

Milli Görüşün merkezi iradede iktidar oluşu. İnsanlar yine yeni şeylerle tanıştı fakat içinde kırılmalar yaşadı. İlk başlarda sağlam duran Milli Görüş iktidarı sonraları tavizler vermeye başladı. Amerika’ya Alevilere ve sisteme tavizler verildi. Bunlarda Milli Görüşü güçsüz kıldı. Gördüğü yanlışları, doğru yapmak adına, iktidarı kaybederiz düşüncesiyle görmezden geldi ama onlar Milli Görüşü görmezden gelmedi.

Tarih tekerrür etti ve bir iktidar daha 28 Şubatla birlikte tarihteki yerini aldı.
28 Şubatta müslümanlar toptan hırpalandı ve hakarete uğradı. Buna rağmen müslümanlar arasında 28 Şubatı başlatan cepheye karşı destek verenlerde oldu.

Düzmece İslam aldatması ortaya konuldu. Fadime şahinler, Müslüm gündüzler, Ali kalkancılar. O güne kadar İslam’la alakası olmamış ve bu sahte oyuna katılmış kuklalardı hepsi. Bu kuklalar yüzünden gerçek şeyh ve hocalara atılan iftiralar ve bu iftiralara görmüşçesine inanan ahmak müslümanlar.

Bu devrede Milli güvenlik kurulu yönetimi İslam’a, İmam hatiplere hakaret etti. Başbakan’a sövdü. Mesut yılmaz İslamı savunanlara “ Yarasalar” dedi.
Erbakan: Bu sözlere karşılık ortalık karışmasın, görevimize devam edelim, kargaşa çıkmasın düşüncesiyle yutkundu, savunmadı ve geçiştirdi. Allah ise onun bu cesaretsiz tavrını geçiştirmedi. İktidarlık için sustu, sustuğu için İktidardan oldu.

Bu dönemde İlahiyatlarda diyalog ve munculuk (muun) hareketi görülür oldu. Dekan muncu olduğunu açıkladı. Fetullah Gülen’in diyalogculuğu gündeme geldi. Bazı İlahiyatçıların İslamı kendi arzuları biçiminde sunma teşebbüsleri oldu. Aktif Müslümanların faaliyetleri bertaraf edildi.

2002 – 2004 Dönemi ve Siyasetle Gelen Büyük Değişim

Milli kimliğinden soyutlandığını (tecerrüt ettiğini) iddia eden bir hükümet (AKP), buna rağmen ona direnen demokrasi, medya ve diğer müessir çevreler. Hükümetin gözü kapalı Avrupa birliği taraftarlığı, İslam’a müslüman yöneticilerin eliyle darbe.

AB mevzuat çalışmaları sebebiyle mevzuatımızda eksik kalan Hıristiyanlaştırma, patrikhaneye, kiliselere siyasi faaliyet alanlarının açılması. Kiliselerin kolay açılabilmesi, denetlenememesi ve bağımsız toprak sayılması bu dönemde meydana gelen olaylardandır.

Zinanın suç olmaktan çıkarılması, genel evlerin resmileştirilmesi. İş öyle bir noktaya gelmiştir ki Avrupa” kilise ve patrikhaneye karışma, İslam’a karış diye dayatmaktadır. Misyonerlik işte budur.

Diyanet başkanlığı bünyesinde Avrupa birliği uyum çalışmaları ve bu çerçevede camilerde Hıristiyan ve Yahudilerin anılması ve onlar hakkındaki ayetlerin okunmaması ortaya konuldu.

Bu ayetler okunmazsa müslümanlar İslam dininin Yahudi ve Hıristiyan hakkındaki tutumunu öğrenemeyecektir.
Müslümanlığın Hıristiyanlaştırılmasında en hızlı dönem bu dönem olmuştur. Artan ve daha çok sahiplenilen hoşgörü, diyalog adı altında Hıristiyanlık ve Yahudiliği Müslümanlıkla birlikte Allah’ın bozulmamış dini olarak mütalaa etti ve üç dini bir tutmak diye adlandırıldı ve anlatıldı.

Avrupa hep ayrımcılara destek vermiştir. PKK’ya destek verdiği gibi. Irak’ta, Afganistan da ve Sudan da ve Filistin de yapılanda buydu. Alevilik ise Türkiye de ciddi bir şekilde gündemde. Dış güçler bizim siyasetimize hep burunlarını soktular. Parti ve şahıs desteklediler. Bunlarla hedeflerine ulaşamadıkları zamansa ihtilal yaptılar.

BÜYÜK DEĞİŞİM PROJESİNE MÜSLÜMANLARIN KATKILARI

1)Bu projeye en büyük katkıyı bir grup ilahiyatçı vermekte. Bunlar iki şekilde destek oluyor:
a) Susarak
b) Açıkça destek olarak

2) Diyanette bu projeye destek verenler arasında.

3) Bir takım cemaatlerde destek veriyor.
Bir bölümü aktif olarak, bir bölümü ise yapılanlara ses çıkarmayarak. Kendi içlerinde bile çok az kişi bunlara destek verdiklerinin farkında.

4) Safdil müslümanlar.
Okumazlar, düşünmezler, danışmazlar, kalabalığa ve gürültüye ayak uydururlar.(safdil: saf, ***** demek.).

5) Siyasetçiler, siyasetçi:
İstimrarcı ve sömürücüdür. Bunlarda bu projeye destek verirler.

6) Zengin ve Varlıklı müslümanlar.
Bunlar da iki şekilde destek verirler:
a) Yabancı firmalarla ortak olarak.
b) Seçmeden rastgele her medyaya ilan ve reklam vererek.

7) Menfaatçiler:
Prensipsizdirler, doğruları ve yanlışları yoktur. Bunlar temel doğrunun yanında yer almazlar. Menfaatleri neredeyse oradadırlar. Bu projeye destek verenler arasındadırlar.

8) Vurdumduymazlar
Meselenin vehametini bilirler fakat olsun bundan bişey çıkmaz derler.

9) Ne pahasına olursa olsun gemisini yürütmeye çalışanlar.
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın derler.

BÜYÜK DEĞİŞİM PROJESİNİN AMELİ(SULUKİ) SONUÇLARI
a) Eski Kazanımlarımızı Kaybettik

Müslümanlar İslam adına çok şey kaybetti. Sonra kaybettiklerini kazandı ve şimdi ise tekrar kaybetmeye başladı.
Kaybettiklerimiz:

1)Namaz
Şu genç Allah uğrunda çalışıyor” denilerek övülen gence namaz kılıyor musun? Diye sorulunca boynunu bükerek kılmadığını söylüyor.

2)Cihad
Cihad son yıllarda azaldı. Müslümanın canı her şeyden kıymetli hale geldi.

2)Tesettür
Erkek kadın münasebetlerinde geriye dönüş olmuştur. Bir tesettür defilesi düzenlendiği zaman her yerde ilgi çekiyor. Dar, cırtlak renkli kıyafetler. Haremlik selamlık dışı uygulamalar. Tesettürü sadece başını örtmek zanneden ve başını örtünce her şeyi yapmayı mübah sayan müslüman hanımlar.


3)Eğlence ve Tatil

Kitap okumada ve sohbet dinlemede büyük bir düşüş oldu. Maddilik aldı başını gitti. Hasbilik pek kalmadı. (Dünyalık karşılığı olmadan yapılan iş)
Devlet ve sistemle uyum güçlendi. Batılılara ve yanlışlara karşı sessizlik oluştu.
“Küfre rıza küfürdür, Şirke rıza şirktir, Zulme rıza zulümdür” sözü unutuldu.

b) Yeni Kazanımlarımız İçin Sevdamızı Kaybettik
Müslümanlıktan kaybettiklerimizi toparlayalım diyen yok. Hayatın İmandan bağımsız hale getirilmesi için çalışılıyor. İnanç kalpte kalsın, sen hayatını istediğin gibi yaşa telkinleri yapılıyor.

[b]Müslümanlığı Hıristiyanlaştırma projesine karşılık bizde İhya (Diriltme, Diriliş) projesi başlatabiliriz.

Bilgilenme (Bilim-İlim)

1) Yanlışların tesbit edilip, düzeltilmesinin bilgisi alınacak.

2) Yeni, doğru ve özlü, ruhlu bilgi kazanımı sağlanacak.(Bu zaman alacak bir iş)

3) İnanma (İman): Bilgiyi elde edecek ve içine sindirecek. Tam manasıyla inanacak.

4) Uygulama (Amel) : Öğrenilen bilgi biriktirilmeden hemen uygulamaya geçilecek.

5) Tebliğ (İmanını yayma): Öğrendiğini kendisi uyguladıktan sonra başkalarına öğretecek ve anlatacak.


BÜYÜK DEĞİŞİM PROJESİNİN İMANİ (AKİDEİ) SONUÇLARI

Fikri Değişiklik
1)Günün gereği, çağın icadı deyip güne ayak uydurduk. Mecburiyetlerimiz, zaruretlerimiz değişti. Diplomayı bir mecburiyet görüp farz olan tesettürü yok saydık.

2) Kalabalığa ve çıkarılan gürültüye kapılarak düşünmeden hareket ettik. Müslümanlara atılan iftiralara bazen inandık.

3) Globalleşmenin tesiri altında propaganda seline kapıldık. Globalleşme: güçlü dünyanın, güçsüz dünyayı yutması anlamına geldiğini unuttuk.

4) Yoğun İslam, terör, radikalizm propagandasıyla karışan kafalar ve 11 Eylül’ de bütün Müslümanların İslam’da terör olduğunu kabul etmesi.
 
  Bugün 1 ziyaretçi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol