PROF.DR.OSMAN ÖZTÜRK
  Adımız Müslüman
 
Adımız Müslüman 

            “Kendimiz için; “şucu”, “bucu” yerine “müslüman” yani Allah’a teslim olmuş bir insan denilmesini uygun görür ve bundan hoşlanırız, zevk duyarız. Zaten Rabbimizin de bize verdiği müşterek isim: “MÜSLÜMAN”dır. Meşrebi, mezhep yerine koymamaya bilhassa dikkat ederiz. (Deliller: Bakara,208; Hacc,78)


            “Allah’ın bize ezelden beri verdiği isim, “müslümanlar”dır. (Hacc,78) Cihanşümul bir ilâhi şemsiyenin altına sığınmak ve kendimizi bir buçuk milyarlık bir cemaatin üyesi kabul etmenin heyecanı yerine, be dev kütle yanında devede kulak bile olmayacak bir gruba mensubiyetle ifade etmek; cılızlığa talip olmak manasına gelmez mi? Kaldı ki “şucu”luk ve “bucu”luk bir müddet sonra “âidiyet” ifadesi haline geliyor ve ayrımcılık hemen devreye giriyor.


            Yaşadığımız nice misaller bize şu acı hakikati gösteriyor ki, gerçek âidiyetimiz olan Müslümanlığın yerini “-cı, -ci ve –cu”luk alınca her hususta tarafgirlik başlıyor. “Bizden” “sizden” ve “onlardan” ayırımı ortaya çıkıyor. İslam kardeşliğinin yerini cemaat kardeşliği alıyor. Soğukluklar, kopukluklar, nefretleşmeler ve mürâîce selamlaşmalar, hatta selamı sabahı kesmeler alıp başını gidiyor.

            İşe alımlarda, evliliklerde iş ortaklıklarında ve her konuda cemaat mensubiyetinin, İslam âidiyetinin önüne geçtiği erbabınca bilinen bir husustur. Herhangi bir sebeple sizi mensup olduğu cemaatten zannederken gösterdiği ilgiyi daha sonra işin doğrusunu öğrendiğinde göstermek şöyle dursun, arkasını dönüp gidenleri biliyoruz.

            İnsan, âidiyet konusunu doğru olarak halledemeyince bu soğuk tavrını, sadece başka cemaat mensuplarına karşı değil, âidiyeti de mensubiyeti de sadece İslam olanlara da gösteriyor. Böyle olunca; haklı ve doğru olanı yalnızca kendi cemaati ve onun bağlıları oluyor.

            Müslüman; adını, âidiyetini ve mensubiyetini doğru bilip, gereğini doğru olarak yerine getirmedikçe; varlık içinde yokluğu, kahir ekseriye rağmen azınlıktan beter azınlığı ve izzet yerine zilleti yaşamaya devam edecektir.

            Cemaatler, İslam’a ciddiyetleri sözde değil, özde olduğu ve mensubiyeti değil âidiyeti öne çıkardıkları müddetçe, çeşitli lezzetteki kaynak suları gibidirler. Bu sebeple cemaat konusu “mezheb” değil, “meşreb” (su kaynağı) meselesidir. İnsanlar damaklarının zevkine göre hareket ederler. Böyle olunca da; cemaatleşme tefrikaya değil, rahmete vesile olmuş olur.

            Kendimizi tanımlarken; “bir müslüman”, arkadaşımızı takdim ederken; “din kardeşimiz” kalıplarını kullanmak ve böylece “ana çatı”nın altına sığınmak en doğru seçimdir.

Prof.Dr.Osman Öztürk

 
  Bugün 1 ziyaretçi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol